27 Aralık 2014 Cumartesi

yolculuk sonrası

Yolculuk sonrası.
Aslında bir çoğumuzun hissettiği his.
Diyebiliriz.
Galiba.

Neyse. Yolculuk sonrası hissettiğimiz o his var ya; o his bir başka. Tanımlaması bir o kadar zor. Uzun zamandır aklıma geliyor. Yaz, yaz, yaz, ya. Deyip duruyor içimden bir ses.

Anlatılması zor bir şeyi anlatmak, belkide anlatamamak.

Şöyle başlayayım en iyisi. Hani yolculuk yaparız. Yaparsınız. O boş eve geri döndüğünüz, ya da yaşadığınız şey her ne ise.. İşte geri döndüğünüzde bir gariplik, bir tozumsu, hafif bir kasvet. Öyle değil mi ? Sanki oradan ayrılmamışız da farklı bir yerden ayrılıp başka bir yere geri dönmüşüz gibi. O odaya girdiğiniz, eve ilk adımı attığınızda, kapıyı ilk açışınızda ki o boşluk hissi. Daha önce başka bir şey bana bu hissi yaşatamadı.
Garip. !

Fakat seviyorum ben bu hissi. Bu hissi yaşamayı. Bu his bize birçok şeyi anlatıyor. Mesela diyor ki;
-Daha önce buradaydın. Burada saatlerin, dakikaların, günlerin geçti. Hatırla !
-Burada senden izler var. Her ne kadar takip edilemeyecek de olsa.
-Unutma.
- ve daha nice söylentiler.

Yolculuk sonrası yaşadığım/ız bu his, bu hissi yaşayabilmek gerek. Yaşadıkça yaşlandığımızı, yaşadıkça aslında sadece bizim olmadığımızı anlatıyor bize. Bence..

Sizce ?

uğur karadeniz

28 Kasım 2014 Cuma

Jason Statham (Transporter 2)

Transporter(Taşıyıcı) Serisinin ikinci filmi. Film serisi kaldığı yerden devam ediyor. Frank Martin. Kurallar yine aynı. Fakat bu sefer paket biraz daha farklı.

Frank taşımacılığı bırakıp, zengin bir ailenin şoförü olmuştur. Ailenin çocuğu kaçırılır. Frank'den bilinir. Frank kurtarmak için yola çıkar. Kurtarır.

Tabi ki askeri donanımı ve sürücülüğü yine ön safhada. Dövüş yetenekleri biraz daha fazla.
Olaylar sırasında polis ve değişik ekipler de vardır. Sıkıntılı bir zamandan geçerler. :D

Taki Frank Martin'i soymak isteyene kadar :)


Bence seriyi sırayla izlemeniz gayet zevkli olur.
uğur karadeniz

15 Kasım 2014 Cumartesi

bazenli bir söz

bazen yapmak istediklerini yapamıyorsan,
istemeye devam et.
bazen istemeden yapıyorsan,
bil ki istemişsindir.

14 Kasım 2014 Cuma

Michelle Richmond - Küçük Sırlar



Başlamak ne kadar zor olsa da bir kitaba, bitirdiğini görmek bir o kadar güzel. 

Arka kapağında ki yazıya güvenerek aldığım bir kitaptı. Sonra kitap Ellie Enderlin'in günlüğü gibi anlatımla başladı. Okudukça fark ettim ki kitap içinde kitap yazmıştı Andrew Thorpe. Kitaplarda sevdiğim bir özelliktir aslında; kitap içinde kitap. Zevkli oluyor okuması. Olaydan olaya atlamak. Tabi olayları birbirinden koparmamak şartıyla. 


12 Kasım 2014 Çarşamba

Jason Statham(6. Colleteral & 7.Celluler)

Jason Statham'dan iki film daha yazıyorum bu gece.

Collateral filminde çok kısa bir rolü var. Kısa olmasına rağmen belkide yeri rolün önemli çok büyüktür. Pek anlayamadım açıkcası. Çünkü bağdaştıramadım film ile Jason Statham'ı..

Cellular de ise yine kendinde diyebilirim. Yanlış hatırlamıyorsam kadını odaya kapattığında, kadının yaptığı rastgele bir ara ile gerçekleşen ve devam eden bir hikaye. Aslında çok güzel bir mantığı var. Her ne kadar Türkçe'ye çevrilmiş ismi çok farklı anlamlar çağırıştırsa da.

Pek bir yazacağım yok. Cellular gerçekten güzel bir film. Fakat Colleteral için aynı şeyi yazamayacağım. Gerçi taksicinin hayalleri ile olay örgüsüne farklı bir hava katılarak, avukat ile de tanışma fırsatını veriyorlar eline.

Canınız çok sıkılırsa izleyin derim. :) 

Celluler fragman;

uğur karadeniz

6 Kasım 2014 Perşembe

hello world.

her şey hello world le başladı sanki...
bir çoğu öyle der.
haklılar tabi.

ben bu işe hello world'le başlamadım.
ne ile başladığımı bilmiyorum.
fakat hatırladığım tek şey;
"hello world";
yeni bir bebeğin doğup,
ebesine selam vermesi gibi.
ne kadar garip bir durum olsa da.
bazen ne ile başladığının hiçbir önemi yoktur.
yeter ki sen başlamak iste.
işte o zaman ne "hello world"ler gelir geçer biliyor musun ?
kaç kere selam verirsin o ebeye.
çoğu kez düşük ihtimali bile var.
"run time error".
ebeden de kaynaklanır,
ebeveynlerden de.
doğduysa eğer artık; en iyi şekilde yetiştirmek lazım onu.
ana dilini iyi öğrenmeli mesela.
gerektiğinde platform platform koşmalı,
ide'lerle, compiler'ler, notpad'lerle düşüp kalkmalı.
yılmadan.
önce cefasını çekmeli,
sonra sefasını cefasız bir şekilde sürmeli.
nitekim.
bazen her şey "hello world" ile de başlayabilir,
merhaba dünya ile de.
:)
uğur karadeniz

4 Kasım 2014 Salı

Jason Statham(5. The Italian Job)

Jason Statham'ın araba sürmekteki olan becerisini bu sefer teknede gösteriyor.
Bu sefer üstlendiği rol: Yakışıklı Rob (Handsome Rob).
Filmde pek ön planda değil fakat kendini hissettiriyor zaten.

Film bana verdiği mesaj;
Hayalleri için çalanlardan, hayallerini çalma! Ne de olsa çalıntılar bir gün çalınırlar.

İlk önce hepsi beraber çaldılar.
Ve ihanet.
Sonra intikam baş gösterdi.
Süper bir plan ve hacker (Real Napster) bir arkadaş.
Tekrar çaldılar.

Plan aşamasında fark ettikleri ise hayal ettiklerini, Steve'ın hayal gücü olmadığı için Steve'ın kendi hayallerimiymiş kullanmasıydı. İzlediyseniz ve izlerseniz ne demek istediğimi anlarsınız. :)

Güzel ve zekice filmlerden.
uğur karadeniz

30 Ekim 2014 Perşembe

Jason Statham(4. The Transporter)

Jason Statham filmlerinden  4. sıradaki film "The  Transporter".

Vikipedi'den;

.."
Bir tek soru sormadan, ona verilenleri taşır fakat ona verilen bilgiler tamamen doğru olmalıdır. Siyah BMW E38 735iL kullanan taşıyıcı Frank Martin'in kendisinin tam üç kuralı vardır ve bunları bozmaz.
  1. "Anlaşmayı bozma" 
  2. "İsim yok" 
  3. "Paketi açma" 
"..

Ta ki 1. 2. ve 3. kuralları bozduktan sonraya kadar. İzleyenler bilir zaten ne kadar heyecan verici bir film olduğunu. Tabi ki serisi de var bunun :)


Frank kuralları sırayla bozarken, bir taraftan da kendini kurtarmak zorunda kalmıştır. Çünkü artık peşinde olan adamlardan kaçmak, kızı kurtarmak gibi bazı görevler edinir kendine.


Tabi ki mutlu sonla biter. Anlatmakla pek bir şey anlaşılmayacağı gibi (daha doğrusu benim anlatımımla..) izlemek daha makbul geçer :)
uğur karadeniz

25 yayından özetle

Öyle yada böyle birkaç yazı daha yazışım. Anlamlı - anlamsız, düzenli - düzensiz, saçma - mantıklı. Yazmak değil mi önemli olan zaten.
Bazen sadece yazmak işte.

Herkese teşekkürler bu arada.

Şubat(3)
http://ugurkaradeniz.blogspot.com/2014/02/25-yayndan-ozetle.html
http://ugurkaradeniz.blogspot.com/2014/02/duzelu-be.html
http://ugurkaradeniz.blogspot.com/2014/02/biraz-daha-dayan.html

Mart(2)
http://ugurkaradeniz.blogspot.com/2014/03/basarlar.html
http://ugurkaradeniz.blogspot.com/2014/03/ogretmek-gerek.html

Nisan(4)
http://ugurkaradeniz.blogspot.com/2014/04/ne-oldu-bana.html
http://ugurkaradeniz.blogspot.com/2014/04/iki-kitap-biri-tami-hoag-digeri-thomas.html
http://ugurkaradeniz.blogspot.com/2014/04/hayat-boyle-iste.html
http://ugurkaradeniz.blogspot.com/2014/04/wwwbizimseylercom.html

Mayıs(3)
http://ugurkaradeniz.blogspot.com/2014/05/yaklasyorsa-zaman.html
http://ugurkaradeniz.blogspot.com/2014/05/yaz.html
http://ugurkaradeniz.blogspot.com/2014/05/kendime-hakszlk-ediyormusum.html

Haziran(4)
http://ugurkaradeniz.blogspot.com/2014/06/birkac-dizi.html
http://ugurkaradeniz.blogspot.com/2014/06/bazenli-bir-soz.html
http://ugurkaradeniz.blogspot.com/2014/06/geceler.html
http://ugurkaradeniz.blogspot.com/2014/06/bazenli-bir-soz_17.html

Ağustos(2)
http://ugurkaradeniz.blogspot.com/2014/08/belki.html
http://ugurkaradeniz.blogspot.com/2014/08/yeni-fikir.html

Eylül(1)
http://ugurkaradeniz.blogspot.com/2014/09/sade-bir-kahve.html

Ekim(6)
http://ugurkaradeniz.blogspot.com/2014/10/jason-statham-1-lock-stock-and-two.html
http://ugurkaradeniz.blogspot.com/2014/10/jason-statham-2-snatch.html
http://ugurkaradeniz.blogspot.com/2014/10/bazen-hani-donup-kalr-insan.html
http://ugurkaradeniz.blogspot.com/2014/10/jason-3-one.html
http://ugurkaradeniz.blogspot.com/2014/10/sacmalamak-guzeldir-neye-sacmaladgn.html
http://ugurkaradeniz.blogspot.com/2014/10/jeff-abbott-panik.html


Arayı fazla açmışım biraz.
uğur karadeniz

27 Ekim 2014 Pazartesi

Jeff Abbott - Panik


Bir kitabı daha bitirmek nasip oldu. İyi oldu aslında. Bir kitabı daha bitirebilmek.

Neyse..

Şimdi bu kitap öyle bir kitap ki oku oku belli bir yere kadar acayip sıkıcı. Taki olayların böyle son sayfalara sıkıştırılmış anlatımı yok mu ? Var. Beni benden alan bir anlatımı oldu.


Polisiye-gerilim türü olan kitabımız aslında alttan alttan trajedi vuruyor. Hiç birbirini tanımayan insanların aslen birbirine komplolar kurması, daha sonraları aslında hiç bilmedikleri fakat geçmişlerindeki birlikteliklerin hepsini, basit bir hata nedeniyle tüm büyük oyunun parçalanması ve mutlu son. Ta ki mutlu sonu deşmek isteyenler.

23 Ekim 2014 Perşembe

saçmalamak güzeldir. neye saçmaladığını bilirsen.

Bazen saçmaladıklarını yazmak isterdin. Fakat saçma oldukları için vazgeçme duygusuna hüküm kurmak istersin.

Saçmalama ayini bittikten sonra, ayin sürecinin geçmişte bıraktığı boşluktan zaman atlamak, bir hayli zorlar insanı. Fiziksel olarak bıraktığı tahripleri geçtim, zihinsel olarak yarattığı tahripler yetiyor zaten. Bazen acaba diyorum. Her şey. Bazen her şeyin sonucu, sebebi, çünküsü, acabası, fakatını, ve benzeri olarak kullanılabilecek birçok kelimenin bazenlisini.

Bazensizlik işte..


uğur karadeniz

21 Ekim 2014 Salı

Jason Statham (3. The One)

Jason Statham'dan izlediğim 3. film. Jet Li ile birlikte. Aslında ben Jason Statham'dan böyle bilim kurgu filmleri beklemezdim. Yakışmıyor adama.  O tamamen günlük hayatta görmek istediğimiz kötüleri döven adam tiplemesi. Nasıl bir cümleyse artık.

123 evren mi vardı. Jet Li hepsini öldürüp en son kediyle savaşıyordu sanırım. Evrenler arasında da yakalamakla görevli olan sanırım Jason Statham'dı.

Pek beğendiğim bir film değil açıkcası. İzlemeseniz de pek bir şey kaybetmezsiniz.

uğur karadeniz

17 Ekim 2014 Cuma

bazen hani donup kalır insan.

bazen hani donup kalır insan.
konuşmak ister ama konuşamaz.
hareket etmek ister ama edemez.
bazen bunu bilimsel açıklarlar.
bazende bazensizlikte kalır.
zaten ya gözümüz dalar,
ya da gönlümüzde fırtınalar.
kopar.
bazen.

Jason Statham (2. Snatch)




Sırada Kapışma (Snatch) var. Rol Turkish. Filmi ilk izlerken Turkish'i duyunca dedim herhalde Türk rolü yapıyor. Meğer ismiymiş :)


Filmde Turk(Turkish) dövüşçü arıyor. Nitekim uzun çabalar sayesinde çingene mahallesinde dövüşebilecek olan Mickey(Brad Pitt)'i buluyor. Mickey'den bir süre sonra dövüşlerde yenilmesini istiyor fakat yenilmiyordu diye hatırlıyorum.


15 Ekim 2014 Çarşamba

Jason Statham (1. Lock, Stock and Two Smoking Barrels)

Kimdir Jason Statham derseniz tabi ki;
Jason Statham Vikipedi

Film oyuncularından sevdiğim bir oyuncu. :) O kadar yazmak yeterli olabilse keşke..
Şimdi baktım bu adam gitmiş bilmem kaç tane film çekmiş. En baştan izlemek gerek dedim. Nitekim de öyle oldu :) En baştan izlemeye başladım.. Şimdi sıra geldi izlediğim filmleri anlatmaya..


4 Eylül 2014 Perşembe

sade bir kahve.

sade bir kahve.
bilir misin ?
bilir misiniz ?

sıcacık. mevsimin ne olduğu, mevsim ile günlük hava durumunun uyuşup uyuşmadığı bile fark etmez. alışılmış çaresizlik diye duymuştum bir arkadaşımdan. sanki bunu ifade etmek istemiş gibi. her daim sıcak. sıcak ! sıcak, koyu, duruma bağlı olarak.

belkide hiçbir faydası yok. bu tartışmaların dışında ve hatta tartışılması bir o kadar saçma. düşünsene. acaba nasıl bir cevap alabilirsin ?

28 Ağustos 2014 Perşembe

yeni fikir..

Yeni bir fikir gelir aklına. Sonra gider.
Biri gelir diğeri de gelir. Üst üste gelirler.
Sürü psikolojisi işte, hepsi gider..
uğur karadeniz

24 Ağustos 2014 Pazar

14 Haziran 2014 Cumartesi

geceler.

Uzun zamandır düşünüp fakat taşınamadığım bir konu bu.
Gece mi ? Gündüz mü ?
Geceler.

Bazen geceleri işi gücü bırakıp, dışarıya bakıyorum. " Bir tek ben miyim ? " diye. Yalnız değilim şükür. Fakat sokaklara baktığımda, her yer aydınlık oluyor. Hatta bazı sokakların gündüzden farkı yok ! Sanki gece değilde, güneş tutulması, hafif bir akşam üstü karartısı gibi seziyorum. Sanki doğayı bütünüyle bozmuşuz gibi. Sonra hemen yatıyorum. Çünkü o saatte yatmak gerekiyor. Doğaya hiç uymuyoruz. Uymuyorum. Ne olduk diye de sormaktan acayip korkuyorum. Sorsak da cevaplayabilir mişiz sanki..

Bazen sokaklara baktığımda, bir kaç insan gördüğüm bile oluyor. Hayranlıkla bakıyorum ona-lara. Düşünsenize elektrik olmadığı zamanda dışarıda o kadar güvenle, öz güvenle gezebilir miydik ? Bilinmez diyorum ben buna.



Bazen sokaklara baktığımda, başı boş hayvanlar görüyorum. Yazık. Onların bile doğalarını bozmuşuz. Bazıları bir oraya bir buraya koşturup duruyorlar. Çünkü biz bencil insanoğlu sadece " BEN " demişiz. Benden gayrısını düşünmemişiz. Dediğim gibi; hayvanlar bile bir oraya bir buraya. Onlarda geceleri gündüz zannediyorlar. Bence.

Bende geceleri gündüz zannediyorum. Haklımıyım; EVET. Haksızmıyım; EVET. Paradoks.
Bunu bir daha düşünüp taşınmak gerek. Her ne kadar taşınamasakta.

Demek istediğim, bozmaya çalıştığımız şey bizim dünyamız. Şöyle anlatabilirim aslında;

Nasrettin Hocanın bindiği dalı kesmek istemesi ve kesip düşmesi gibi. Bizde bindiğimiz dünyayı kesiyoruz. Fakat sıkıntı, hem de büyük bir sıkıntı; Nasrettin Hoca düştüğünde konuşabilmiş ve " Zaten inecektim. " demiş. Biz ne konuşabileceğiz, nede düştüğümüzde konuşabileceğimiz bir şeyler olacak.

uğur karadeniz

2 Haziran 2014 Pazartesi

bazenli bir söz.

bazen düşüncelerime takılıp, hayallerimde sallanıyorsun.
bazense sadece izliyormuş hissi.
uğur karadeniz

1 Haziran 2014 Pazar

birkaç dizi..

Person Of Interest

Bir çoğumuzun izlemesi ve haz alması gereken, o hazzı aldıktan sonrada oturup düşünmemiz gereken bir dizi.
Bir yazılımcı olan Harold Finch'in insanların hayatlarını hem tehlikede hemde güvende tutan makinesini üretmesiyle başlıyor her şey. Bizim bu Harold Finch zamanında toplama bilgisayar daha doğrusu kendisinin el yapımı bir bilgisayar ile birkaç korsanlık girişiminde bulunmuş. Falan filan diye hayatı sürerken, yaptığı makinenin bir eli, ayağı olacak biri lazım olur. Giderler onuda özel ajan, rambo karışımı John Reese' de ekibe alırlar. Ekip gittikçe büyür. Şimdi asıl mesele 4. sezonda neler olacağı. Finch'in makinesine karşı bir makine daha gelmiştir New York'a. Samatrian. Birkaç gözle bekliyoruz Samatrian'ın ne emirler vereceğini. Üstün körü geçtim kusura bakmayın. Yazarak anlatamam ve de anlatmaya çalışsam çok uzun sürer :)
Root'a olan saygımızı da unutmamak lazım. Dizide büyük bir hacker olmasına karşın kendi hayatlarını ve makineyi kurtarmak için süper bir mücadele veriyor. Ölmezse yaşar :)

Hannibal

Dexter kadar olmasa da, farklı bir psikopatlık dizisi. Hemde çok farklı. 2 sezonluk diziyi bir kaç günde bitirdim. Doğrusu sağlam bir mide gerektiren bir dizi. Kanlar, insan organları ve parçaları. Tam istediğim türden bir dizi. Birde bazen özel sunumlar yapıyor FBI'a. İnsan kuleleri, insandan beslenen mantar tarlaları, insan ağaçları filan. Özellikle de Dr. Hannibal Lecter'ın o yemek sunumları yok mu ? Yok işte. İnsan etinden Meksika yemekleri filan yapıyor bizim psikopatımız. Birde övünüyor. Haklı. Will Graham da onun gibi düşünebilen fakat onun gibi olanları yakalayan özel bir FBI ajanı. Adamı deli diye attılar hastahaneye sonra yakala şu adamı diye çıkarttılar. Yazık oldu ama iyi oldu akıllandı oda. Sezon finalinde bizim bu Hannibal gitti kesti ya la Will Grahamı, Jack Crawford, Abigail Hobbs ve  Alana Bloom'u filan hepsini doğradı geçti. En son yine Dexter'dan alındığını düşündüğüm, kendi psikoloğu ile kaçtı. Dexter'da biraz daha farklıydı ama olsun benziyor sonuçta.

Ve; Revolution

Her ne kadar final yapsalar da final olmadığına inandığımız bir finaldi. Bir ara devam eder gibimize geliyor. Biz dizi severler arasında. Söylenecek pek bir şey yok. Elektriğin olmadığı dünyayı anlatıyorlar daha ne olsun. Dizinin konusu biraz rotasından sapsa da, sonu gelmedi daha..

Neyse izlemeye devam.. :)

Biraz yalın bir anlatım oldu; resimler, fragmanlar filan olaydı iyiydi. Varmış gibi hissedin :)

uğur karadeniz

23 Mayıs 2014 Cuma

kendime haksızlık ediyormuşum.

ben kötüyüm diye.
meğer herkes kötüymüş. aralarında birkaç kötünün iyisi dolaşıyormuş. herkes aynıymış da, ben farklıymışım diye. meğer de meğermiş.

bazensizlik yaşadım, yaşıyorum yine bu aralar. ne kadar sürer, ne kadar sürdürür, ne kadar etkiler; bazen bilemiyorum. bazen ise bunu kontrolüm altında yapıyorum. ki o da saçmaladıklarımdır işte.

önceleri sormuştum kendime "ne oluyor lan bana  ? " diye. bir şey olduğu yokmuş. vizyona giren film gibi, galamı bekliyormuşum. tek kişilik. ben ve ben.

kendime haksızlık ediyormuşum. kendimi bilmeden ettiğim haksızlık, haksızlık mıdır ?
ironiler yaşayıp duruyorum. paranoyaklık da cabası. bariz bir hayattan kopuş aşamaları.

kendime haksızlık ediyormuşum. meğer hayata tutunmak gerekmiş.
evet tutunmam gerek.
tutanamayacak bir şey yoksa bile. kendime sarılmam gerekmiş.
öğrendiğim iyi oldu.

gala bitmiştir.
uğur karadeniz

6 Mayıs 2014 Salı

yazı..

Yine hayatımdan birkaç parça kodun benim için ne olduğunu sizlere anlatmaya çalışacağım. Yani bir başka deyişle saçmalayacağım..

Örneğin bazen bana kızıyorlar, mecaz nedir bilmez misin diye. Bilmiyorum. Bu kadar basit bir şey değil. Fakat programlama denen illete bulaştığımdan beridir ki, Programlama Gerçektir. Programlama mecaz olan bir şey var ise o da algoritmadır. Fakat o da gerçekliği bire bir yansıtacağından dolayı, mecaz anlam kazanmaz.

Evet. Programlama Gerçektir. Bir programın belirli bir parçasına, gidip de mecazi olaraktan bir değişken atamak başka, bir if yapısını mecazlamak başka.

Şimdi hal böyle iken, insan ister istemez, sanal bir dünyada kendine kendisinin kodladığı anlayış ve kavrayış sistemine nasıl karşı çıksın ?
Çünkü o anlayış ve kavrayış sisteminde mecazi anlamı katabilmek çok zor.

Birkaç hafta önce "Bilgisayara Öğrenmeyi Öğretmek Gerek" demiştim. Eğer bunu yapabilirsek, işte o zaman mecazi anlamı da bilgisayarların, kod parçalarının, belirli köşelerine sıkıştırıp, -tıpkı bir önceki virgülde kullandığım mecaz gibi- mecazi anlamda kodlar yazabiliriz ve bu bilişim çağında çığır açmak demektir.

Düşünsenize, gerçeklikten arınmış kodlar.. Daha doğrusu, bize öğretilen ve öğrendiğimiz o düzenli yapılara gerek kalmadan programlayabilmek. Tıpkı hayatımızı da programsız yönetirken mahvettiğimiz gibi.

Ki. Mecazi anlamdan nereye geldim bilmiyorum. Bazen bazı şeyleri mecaz anlamında anlamamak, karşılıklı polemiğe sürükleyebilir sizi.

Ve bu arada. Programlama gerçektir. Programlamayı yaşayabilmek, programlamayı yaşamayı istemek, sizi biraz hayalciliğe bir o kadar da gerçekliğe götürecektir. Bu hem bir çelişki, hemde büyük bir ironi.

saçmaladım mı ne yaptım bende bilmiyorum, teşekkürler :)
uğur karadeniz

3 Mayıs 2014 Cumartesi

yaklaşıyorsa zaman..

ya yaklaşıyorsa zaman.
hiç beklemediğin, hayalini bile kuramadığın.
belkide aklının ucundan bile geçmemiştir.
kim bilir..

ya yaklaşıyorsa zaman.
ya da ne bileyim, yaklaşmaya yaklaşıyorda olabilir.
aman.
uğur karadeniz

22 Nisan 2014 Salı

hayat böyle işte.

senin ne beklediğinin bir önemi yoktur.
senin neyi beklediğinin bir önemi yoktur.
senin neyin beklediğinin bir önemi yoktur.
ne ?
neyi ?
neyin ?

aslında birkaç harf kırıntısının bile cümlelerimize kattığı anlamlardan dolayıdır bu anlamsızlıklar.
bazensizlik diyorum ben buna.
anlamı olmayan anlam..

senin ne beklediğinin bir önemi yoktur onun için. çünkü o başka bir şeyi bekliyordur. belki.
senin neyi beklediğinin bir önemi yoktur onun için. çünkü o başka senden bir şey beklemiyordur. belki.
senin neyin beklediğinin bir önemi yoktur onun için. çünkü o bir başkasını bekliyordur. belki.

belki, bazen, zaten...
diyerek geçiyor zaman zaaflarım, zarflarım..
araya da  seni sıkıştırıyorum.
bazen.

bazen bir kaç kelime ile kendimi avuturcasına... bazen bir kaç kelime ile kendimi acıtırcasına..
amaçsızca. bazensizce. bazenle. niye ? sebeb ? sonuç ?

birkaç kelime ile kendi kendine yaptığım kelime oyunlarının içinde bile kaybolurken; sorularım ve cevaplarım.
evet. kendime sorar kendim cevaplarım. çünkü onlar benim sorularım ve benim cevaplarım.

çünkü... ?
peki ya sen ?
ne ?
neyi ?
neyin ?
bazen ?
(hayat böyle işte. sen beklerken o beklemeyebilir.)
uğur karadeniz

20 Nisan 2014 Pazar

iki kitap; biri Tami Hoag, diğeri Thomas Perry

Uzun zaman önce aldığım iki kitap vardı. Biri Thomas Perry'nin Şeytani İntikam kitabı, diğer ise favorilerim arasından Tami Hoag'ın Ölümden Daha Derin kitabıydı. Şeytani İntikam'ı okudum ve ilk ters köşe oldum. :) Kitabın sonu gerçekten başarılıydı. Her ne kadar saçma olsada :)

31 Mart 2014 Pazartesi

28 Şubat 2014 Cuma

Biraz daha dayan.

Biraz daha dayanmak lazım. Bugüne kadar nasıl dayandıysak, beklediysek; artık her ne yaptıysanız.. Her ne kadar da sıkılsakta.

Zaten kaybedecek bir şeyimiz yok; bir şeyim yok, olsa bile fazladan bir şey kaybetmek, yenisi için yer açmaktan başka bir şey olmaz. Bazenleriminde dediği gibi, bazen;

Bazen beklemek, bazen sadece beklemek yeter.



uğur karadeniz


17 Şubat 2014 Pazartesi

Aklımın köşelerinde köşe kapmaca oynarken

Sevmek ne demekti bu arada ?
Ki bir o kadarda..
Bir o kadar da aşkla,
Bir o kadar.

Bazen aklımın bir köşesinden,
Diğer köşesine..
Geçerken rahatsız ediyorsun beni.
Bir çocuk gibi de mutlu..

Bazen bir o kadar umutlu,
Bazen ise.

Aklımın köşelerinde köşe kapmaca oynarken,
Bendeki sen..
O kadar işte..
uğur karadeniz

9 Şubat 2014 Pazar

kahve.

Bir nevi yalnızlık yoldaşı. Düşünürken, kitap okurken, çalışırken , yorgunluğa karşı ayakta tutan, uyumak için bir nebzede olsa yardım eden, vs. vs.

Biraz da kod yazarken. Aslında kod yazarken yukarıdakilerin bir çoğunu aynı anda yapıyoruz. Bazen o kadar çok dalıyoruz ki, sayfalarca yazdığımızın farkında olamıyoruz. Halbuki toplamda bir kaç satır. Çünkü o birkaç satır için, birçok satırı yazıp, yazıp siliyoruz. Tıpkı insanlara verdiğimiz değer gibi. 

Bunların birçoğunu düşünmemi sağlayan, düşünmemizi sağlayan -belki- kahvedir kendimce, bence.
Ve bir o kadar da, bazen...
Kahvenin her yudumunda, düşünceden düşünceye atlarken, birazda o.

28 Ocak 2014 Salı

geçenlerde hayatıma bir baktım..

geçenlerde hayatıma bir baktım;
birde ne göreyim;
biraz bilgisayar kodu,
biraz kahve,
biraz karadeniz,
biraz karamsarlık,
biraz kitap

işte böyle, böyleyim. biraz fazla düşünüp, fazla konuşuyorum. gerçi, düşündüklerimi pek fazla konuşmuyorum, onları genelde yazıyorum. daha da olmadı bir bilgisayarın içinde onları köleleştiriyorum. biraz kitap okuyup, kitaptan haz alıyorum..

bazende biraz;
kendimi görüyorum.
bir başkalarında, bir başkasında, bir filmde, film kitapta, bir fotoğrafta, kendimi kendimde görememek, daha doğrusu kendimi kendime yakıştıramamak, " ne oluyor lan ? " demekten başka bir şey olmuyor aslında.

uğur karadeniz

24 Ocak 2014 Cuma

bazenli bir söz..

Bazen tutamayacağım zannediyorum kendimi.
Bazen bir selam uğruna..
uğur karadeniz

11 Ocak 2014 Cumartesi

düşünemeyince.

Düşünceler uğruna canlar yanabilir. Yanıyor da. Kimin ne düşündüğü, kimin nasıl düşündüğü, kimin nasıl düşündürdüğünü; düşünmeden. Bazen düşüncelerle büyük savaşlar çıkabilir. Bazen de düşüncelerle kıtaları fethedebilirsiniz. Düşünmek bu, insanoğlu ne düşündüğünüzü pek anlayamaz. Anlasa da kendisi nasıl düşünüyorsa öyle anlar, öyle düşünür, öyle anlatır, öyle yorumlar.

Peki düşüneyemenlere ne olacak ? Düşünmek yerine, hep bir başkasına düşmek ? İşi düşünce değilde, işini düşününce ne olacak ?

Bunu yazarken arkada Mozart'ın bir parçası çalmakta. Hangisi olduğunu bilmiyorum fakat, dinliyorum işte. Ne anlattığını bilmeden. Mozart'ın kendisi acaba hangi düşünceyle bunu çaldığını bilmeden dinliyorum ya, o koyuyor işte bana. Çünkü, çünküsü olmaz böyle bir şeyin belki. Ya da var. Ne düşündüğümü bilemezsiniz ki. Ya da bilirsiniz.

Düşündükçe, düşünmemek için kendini tutmalı insan. Düşüncelerini ve tecrübelerini karşılaştırarak, yeni çıkarımlar yapmalı, elimdekini çok iyi kullanmalı aslında. Elinde değil de işte..

Düşüncelerimize değer verdikçe, neyse...

uğur karadeniz

her zaman.

her zaman yazılanlardan işte;
"belki sende beni" diye..

her zaman söylenenlerden işte;
"seni seviyorum" diye..

bazenlerde kalmakta var.
bazen sevmekte.
bazen sevilmekte var.
bazen sevdirmekte.

her zamanların yerini almaya başladı artık..
bazen.

bazen o kadar çok bendesin ki,
unutuyorum seni..

bazense,
belki diye.
bazen de
...
uğur karadeniz